2024/03/19 at 11:30 AM
Banner Top

Karşıyaka evinde Hüseyin Koçer İnşaat Çatalcaspor’la golsüz berabere kaldı. Ancak ortaya konan oyun, hiç de tatmin edici değildi. Yavan, kısır bir futbol ve bunun sonucu bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda pozisyon ve de nihayetinde de futbolun meyvesi golden yoksun bir skor…
Yeşil kırmızılılar sahaya kaybı hala yüreğimizi dağlayan Özgür Soylu için “Ruhun Özgür sen bizimlesin” pankartıyla çıktı. Yıl 2008 … Aradan 10 yıl geçmiş. Bu pankart beni eskilere götürdü. Yıllar sonra yine bir bıçak saplandı kalbime. O gencecik insanın kaybının yaşattığı şok… Ailesinin hüznü. Beden Eğitimi öğretmeni olacak pırıl pırıl bir gencin umutlarının, yaşamının, insanlıktan nasibini almamış bir vandal tarafından hiç uğruna harcanması… Sonra bütün renklerin, Karşıyaka Çarşı’da Özgür’ün cenazesinde buluşması… Göztepeli taraftarların Diyarbakır maçında yeşil kırmızılı tribünlere gelip pankart asması, Karşıyakalı kardeşleriyle yan yana oturup Özgür’ün acısını paylaşması… Sonra kupanın Özgür’ün Doğançay’daki kabrine götürülmesi…


Tüm bunlar, bir drama filminin şeridi gibi gözümün önünden geçerken,  Karşıyaka için canını veren Özgür’ün ruhu da eminim ki bizimleydi.
Ama tribünlerde, “sevdanın ligi olmaz” diyen, belli simaların dışında, Karşıyaka’ya yakışan bir kalabalık göremedik. Adamlar ta İstanbul’dan kalkıp gelmişlerdi de, o belli simalar dışındakiler sobanın başında kestane kızartmayı seçmişlerdi.
Neyse, sağlık olsun. “Gelenlerin ayağına, yüreğine sağlık” diyelim. Saha içine dönelim.
Karşıyaka’nın ilk etapta uçağın burnunun çakılı olduğu yerden kaldırması gerekiyordu. Mesut Toros’la bu sağlandı. Ama havalanması için hız arttırması vites yükseltmesi gerek.
Vatan-millet-Sakarya… “Biz Karşıyakayız” diyerek bu iş olmuyor. Sahaya daha farklı bir şeyler koymak, tıkanan oyunu farklı rotasyonlarla, yeni arayışlarla maç kazanır hale getirmenin yollarını aramak gerek. Mevcut kadroyla, koşullarla, yarısı bile dolmayan kapalı tribünle, zor ama, yine de başarmak gerek. Koca çınarı amatöre gönderecek halimiz yok ya.
Eskiden Karşıyaka ile fotoğraf çektirmeyi mutluluk sayacak takımlar ne yazık ki, artık güç dengesi olarak Kaf Kaf’ın üzerinde… İşte rakip adından da belli arkasında destek var. Zirve mücadelesi veriyor. Buradan üç puan çıkarırsa, daha düne kadar “köy takımı”, şimdi Ege’nin gururu, 2.Lig adayı, lider, Denizli’nin Kızılcabölükspor’unu yakalayacak.
Rakip kabus gibi Karşıyaka’nın üzerine çökerken, Kaf Kaf hiç bir şey üretemiyor. Cenk’in yokluğunda Fatih defansın göbeğine yerleşmiş. Allahtan defans açık vermiyor, ya da rakip beceriksiz. Tanfer ve Yücel Hoca ile birlikte dua ediyoruz, 90 dk. böyle bitsin diye. Bir puan bir puandır.
İlk 45’te Çatalca’nın hemen baştaki ofsayt golü, Battal’ın kalecinin çıkardığı şutu, ardından Onur Kıntaş’ın direkten dönen frikiği… Başkaca dişe dokunur pozisyon yok.
Neyse ki ikinci yarının tek pozisyonunda Deniz Bağlan kıyak yapıyor(!) Topu altı pastan dışarı atıyor da, cevahiri kurtarıyor Karşıyaka…
Bu çocukların mücadelesine teknik heyetin, Arzuman’ın çabalarına, yönetimin yaptıklarına, KSK adına her zaman saygı ve minnet duyduk. Onları incitmek de istemiyorum ama teknik bir gereklilik olarak bunları da paylaşmak zorundayım.
Dost acı söyler diyelim, ilerden başlayalım.


Hakan Kuş, zaten yeni yeni lig oyuncusu oluyor. Bir Can Erdem değil. Sistem gereği ileride tek başına kalıyor. Bir de geriye gelip, yanlara kayıp, top almaya kalkınca takımın şirazesi kaçıyor. Hem forvetin üzerinde kalması rakip savunma rahatlıyor, yorulmuyor, hem de oyun sürekli Karşıyaka yarı alanına, hatta üçüncü bölgeye yığılıyor. Sürekli baskı yiyen takım bunalıyor. Hata yapmaya açık hale geliyor.
Kaf Kaf’ın ne yapıp edip oyunu rakip yarı alanda tutmayı başarması ve pas trafiğini arttırması gerekiyor. Ya da uzun paslarla orta alanı çabuk geçip ileride karambol yaratması, rakip savunmayı meşgul etmesi gerek. 90 dakikaka atak suvuşturmakla geçmez. Buna ne sinir, ne de ciğer dayanır.
Burada görev en çok da Mustafa Aşan’a düşüyor. Mustafa tribünlerin sevgilisi, KSK için gösterdiği özveri de yadsınamaz. Ama oyun içinde daha farklı rollere soyunması, oyunun belli dilimlerinde parlayıp, özellikle de defansif hamlelerle tribünlerin alkışını alması yetmiyor. Mustafa’nın en deneyimli isim olarak oyun organizatörlüğüne soyunması, atakların başlangıç noktası olması, “bir gol atıp, acaba ne zaman yiyeceğiz” diye korku filmi izleten bu kısır futbolun panzehiri olması gerekiyor artık. Mustafa formasındaki numarası gibi değil, 5×2=10 numara gibi oynamalı.
Orta alanda verimli olamayan oyuncular bir rotasyona tabi tutulmalı, yeni isimlere de şans verilmeli. Battal’ı severim. Yeteneklerine inanırım. Ama, bunları sahaya yeterince yansıtamıyor. Bu maçta neden oyundan alınıncaya kadar 82 dakika beklendi? Neden Bartu sadece 8 dakika kala oyuna girdi? Anlayamadım.
Görkem’in oyuna girişi yerinde bir hamleydi. Ama ama eğer bir sorunu yoksa, isabetli orta yapabilen, maçın iki güzel şutundan birini çeken Onur Kıntaş’ın oyundan alınması da bize biraz ilginç geldi.
Özellikle ikinci yarıda sürekli baskı yiyen savunma Cenk’in yokluğunda çok sırıtmadı. 90+2’de verdikleri açığı da neyseki rakibin 3 numarası Deniz Bağlan dışarı attı.
Kaleci Erdoğan yeni bir Erhan olma yolunda ilerliyor. 98 doğumlu. Henüz 20 yaşında ve bir kaleci için yaşı çok genç. Ne var ki Erdoğan’ın gerekli gereksiz her topa çıkmaması ve kalesini boşaltmaması gerekiyor. Kaleyi boşaltmak gerekirse de, topu sağlam yerlere atmalı. Taça, kornere, ya da uzak köşelere… Rakibin ayağına değil.
Her şeye karşın, “Yenemiyorsan yenilme” mentalitesini (düşünselini) başarıyla yerine getiren KSK’ye, Karşıyaka ve İzmir kenti adına müteşekkiriz. Yüreğinize sağlık çocuklar, teşekkürler Mesut Hoca, Arzuman ve yönetim… Ayağınıza sağlık o soğukta stada gelenler… Bizi bulutların üzerinden izleyen Özgür…
Biraz fazla yazdım ama, yine de bunu söylemeden geçemeyeceğim.
Karşıyaka Atatürk’te rakipler üzerinde yeterli boğucu etkiyi yapamıyor. Bu işe de bir çözüm bulmak gerek. Benim anlamadığım bir konu da; Bornova ve Büyükşehir, Doğanlar’ı bir amatör sahadan yola çıkarak, Göztepe’yi Süper Lig’e taşıyan ve orada da iç saha canavarı yapan bir futbol mabedi oluşturdu da, Karşıyaka’da, örneğin, Efsaneler Sahası neden nizami ölçüleri bile tutmayan bir halı saha olarak değerlendirildi? Burası Karşıyaka’nın 3.Lig maçlarını oynayacağı bir butik stada dönüştürülemez mi? Bunun çin çok geç mi?
İzvak ve yönetim uğraşıyor. Ama süren davalar, artan maliyetler karşısında Yalı’nın halolması en azından kısa vadede olası görünmüyor.
Neden çekişmeler bir kenara bırakılıp, hem Karşıyaka’ya akmasa da damlayacak bir gişe geliri sağlayacak, hem de iç sahada rakibi boğacak bir proje üzerine kimse kafa yormuyor?

Banner Content
Tags: , , , ,

Related Article

0 Comments

Leave a Comment