Ya herro, ya merro
(SUAVİ YARDIMOĞLU YAZDI)
Halk diline yerleşmiş bu özdeyişi araştırdım. Kimi Kürtçe’den geçtiğini “ya git ya da gitme” demek olarak deyimlerimiz arasına katıldığını vurguluyor. Kimi de Mezopotomya’da fakir bir çiftçinin ikiz kızlarından birini tapınağa bırakma zorunda kalışını ve seçim yapamadığı için de iki kızının da adını “ya herrü ya da merrü” diye söyleyiverişini kaynak gösteriyor.
Ben de doğrusu şaşırdım. Her zaman haklı olarak övdüğümüz Altınordu futbolunu nasıl eleştirecektik?
Kelimenin tam anlamıyla, “6 puanlık maç” Osmanlı mücadelesindeki sahadaki kırmızı lacivertli suliet eminim ki, benim kadar rüzgar altında güneşli ama ısıran havaya karşın gelmenin ayrı, gitmenin ayrı bir maharet isteği Doğanlar Stadı’na takımlarında play off ışığı görmek üzere koşan “aksaçlılar” ı da üzmüştür.
Bir Sinan’ın yokluğuyla hani, “Kim oynarsa oynasın çok farketmez” denilen Şeytanlar’ın bu kadar dağınık ve (futbol anlamında) “ruhsuz” bir oyun ortaya koyacağı aklımıza gelmezdi.
Rüzgarı arkasına alan takım, daha henüz maçın başında filelerinde topu görmüşken, koca bir yarı boyunca, doğru düzgün tek bir şut dahi çekmiyorsa ve Erce en az dört net gollük vuruşu kurtarıyorsa ve maçta saman alevi gibi 10’ar dakikalık dilimlerde üstünlük kuran Osmanlıspor elini kolunu sallayarak 3-0’lık galibiyetle üç puanı götürüyorsa bizim de biraz sitem etmeye hakkımız var sanırım.
Maç 3-0 iken ve herkesin gözü kronometredeyken rakip sahaya (saydım) 11 yan pasla çıkıp topu kaptırıyorsan, bir şeyler daha sormaya hakkımız var?
Madem kader maçlarının hepsinde bu kadar silik kalacaklardı, bu kadar transfer niye yapıldı? Madem bir fark yaratamayacaklardı, Anadolu’ya “askerliğe” gönderilenlerin günahı neydi?
Futbol sadece kitapta yazanı (gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım düşünseli ile) yeşil çim üzerine dökmek mi? Yoksa creatif (yaratıcı) düşüncenin ve bir şeyleri zorlamanın maç kazanmada etkisi yok mu? Bunca övgü düzülen ve maddi manevi büyük emeklerle kurulan, antrenörünün rekorlar kırdığı, dillere destan olan, Avrupalılar tarafından hayranlıkla izlenen sistemin, (sonra ister düş ister kal) Süper Lig’le taçlandırılması fena mı olurdu? Cengiz İtalya’da, Çağlar İngiltere’de , Barış Malatya’da, Berke Kadıköy’de.. Cumhuriyet’in ilk kulübü Altınordu kısır bir döngü içinde; “Futbolcu mu yetiştirelim – Lig mi çıkalım”
Altınordu, her yıl çemberin içinde dolanıp dışarı çıkan son saniye üçlüğü gibi, bizleri umutlandırıyor. Sonra da bitirici hamleyi yapamıyor.
Un var, yağ var, şeker var, karacak usta var. Ama helvayı bir türlü yiyemiyoruz. Geçtik doğrudan vizeyi, play offlar’a bile beyaz camdan bakıyoruz.
Ya herro ya merro Şeytan! Üzme artık bizleri…